İnsanı diğer türlerden ayıran ve bu kadar başarılı canlılar kılan temel farklılıklardan birinin bilişsel keskinliğimiz olduğu söylenebilir. Fakat insanın, tüm keskin zekasına rağmen, hayatta kalmak ya da gelişim göstermek için birey birey yeterlilik sahibi bir canlı olduğunu iddia etmek güç. Doğanın çetin koşulları karşısında birlik olabilme becerisi, bütün zihinsel meziyetlerimizin beraberinde, hayati bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor.
İlk çağlardan günümüze insanın yolculuğu, doğası, envanteri ve diğer pek çok şey hızla değiştiyse bile türümüze has kabiliyet setinin büyük dönüşümler geçirdiği ya da radikal ölçüde değiştiği söylenemez. Bugün de ofislerimizde, atölyelerimizde, madenlerimizde, imalathanelerimizde ve bir gaye uğruna toplandığımız her yerde aynı birlik olabilme becerisinden, aynı sosyal meziyetlerden faydalanıyoruz. Peki bunu her zaman verimli bir şekilde başarabiliyor muyuz?
İşlevsiz bir grup, hedeflere ulaşmak bir yana, büyük bir hoşnutsuzluk ve kaos yaratarak büsbütün zararlı hale gelebilir. Terapist Edwin Friedman bu konuya kafa yordu ve kapsamlı araştırmalar yürüttü. Sonunda işlevsiz bir gruba hakim olan durumu “kronik kaygı” terimi ile açıklama gereği gördü.
Friedman grupların psikolojisini birey birey ele almak yerine bir bütün psikolojisi olarak inceliyordu. Kronik kaygı ona göre üyelerden birinin ya da birkaçının tekil sıkıntılarının ötesindeydi ve hafif bir kaygı iklimi ile de açıklanamazdı. Ona göre kronik kaygı, bir bütün olarak grup tarafından paylaşılan yüksek düzeyde bir gerginlik, sinirlilik haliydi. Friedman kronik kaygının, belirli olaylar onu tetikliyor gibi görünse de zamana veya olaylara bağlı olmadığını ve kendi ivmesini pekiştirmenin bir yolunu bulduğunu iddia ediyor ve şu şekilde açıklıyor: “Kronik kaygı, gaz dumanlarıyla dolu bir odanın değişken atmosferine benzetilebilir. Kıvılcım çıkaran herhangi bir olay bir yangını tetikleyebilir, ancak insanlar dumanı dağıtmaya çalışmak yerine kibriti çakan kişiyi suçlar.”
Peki bir grubun kronik kaygı içine sürüklenmesine sebep olan faktörler nedir? Friedman bu konuda beş suçlu unsuru işaret ediyor: Tepkiselilk, güdülme, sorumluluk öteleme, çabuk düzeltme zihniyeti ve lider eksikliği.
Tepkisellik: Her üyenin olaylara ve birbirlerine karşı tepkisel döngü içine girmeleri. Oldukça tepkisel gruplardaki insanlar, kişisel sınırlardan yoksundurlar ve kendi sorunlarını herkesin sorunu haline getirmekte hızlıdırlar. Tepkisel insanlar kaygılarını çevrelerindekilere yayarak dağıtmaya çalışırlar. Bu tutum grubun kronik kaygıya sürüklenmesine sebebiyet verir.
Güdülme: Güdülme sorunu grubun zayıflık etrafında kümelenmesidir. Bu durumlarda grup üyeleri grup olgusunu kişilerden bağımsız bir katılıkla savunur ve bireysel bir sorunu kolaylıkla bertaraf etmek ya da gerekli çözümün adımlarını atmak yerine grubu soruna adapte etme eğilimi gösterir. Zayıflık etrafındaki bu kümelenme de kronik kaygıya sebep olabilir.
Sorumluluk Öteleme: Grup üyeleri başarısızlıkların gerçek nedenlerine odaklanmak yerine kendilerini mağlup eden güce odaklanırlar. Hatayı tek taraflı biçimde aramak ve gruba karşı özeleştiriden uzak bir tavır sergilemek eğilimindedirler. Keza aynı tutum üyeler arasına da cereyan edebilmektedir. Kişiler dış etkenleri yeterince suçladıktan ve iç sorunları da bir diğer grup üyesine yıktıktan sonra temize çıkmak isteyebilir. Bu yaklaşım, kronik kaygıya sebep vermektedir.
Çabuk Düzeltme Zihniyeti: Grubun köklü değişiklikler yapmaktan kaçınıp yalnızca semptomları baskılamayı alışkanlık edindiği durumlarda karşımıza çıkar.
Lider Eksikliği: Friedman’a göre, bir grupta kronik kaygıya yol açan ve yönlendiren en önemli özellik, gerçek liderliğin olmamasıdır. Liderlik eksikliği bir organizasyonda belirsizlik ve düzensizlik ortaya çıkarır. Kaygı arttıkça yukarıdaki yaklaşımların tümüne yönelik dürtü yükselir ve bu dinamikler kaygıyı daha da derinleştirir.